NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
مِسْكِينٍ
الْيَمَامِيُّ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى بْنُ
حَسَّانَ
حَدَّثَنَا
هُشَيْمٌ
أَخْبَرَنَا
دَاوُدُ بْنُ
أَبِي هِنْدٍ
عَنْ
قُشَيْرِ
بْنِ عَمْرٍو
عَنْ
بَجَالَةَ بْنِ
عَبْدَةَ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ جَاءَ
رَجُلٌ مِنْ
الْأَسْبَذِيِّينَ
مِنْ أَهْلِ
الْبَحْرَيْنِ
وَهُمْ
مَجُوسُ
أَهْلِ
هَجَرَ إِلَى
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَمَكَثَ
عِنْدَهُ
ثُمَّ خَرَجَ
فَسَأَلْتُهُ
مَا قَضَى
اللَّهُ
وَرَسُولُهُ
فِيكُمْ
قَالَ شَرٌّ
قُلْتُ مَهْ
قَالَ الْإِسْلَامُ
أَوْ
الْقَتْلُ
قَالَ وَقَالَ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ عَوْفٍ
قَبِلَ مِنْهُمْ
الْجِزْيَةَ
قَالَ ابْنُ
عَبَّاسٍ
فَأَخَذَ
النَّاسُ
بِقَوْلِ
عَبْدِ الرَّحْمَنِ
بْنِ عَوْفٍ
وَتَرَكُوا
مَا سَمِعْتُ
أَنَا مِنْ الْأَسْبَذِيِّ
İbn Abbas'dan demiştir:
Bahreyn'den ve Elesbez
şehri halkından ve Hecer mecûsilerinden olan bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'e
geldi. (Yanında bir süre durduktan) sonra çıktı. Kendisine
"Rasûlullah
(s.a.v.) sizin hakkınızda hangi hükmü verdi?" diye sordum.
“Şer" (li bir
hüküm) cevabını verdi. (Ben de o'na:)
"Sus!" dedim.
(Bunun üzerine)
"İslâm ya da
ölüm" (bunlardan birini seçmemize hükmetti) diye cevap verdi. (İbn Abbas
sözlerine devam ederek şöyle) dedi:
"Abdurrahman b. Avf
(Rasûlullah (s.a.v.)'in mecûsilerden cizyeyi kabul etti (ğini) söyledi. Halk da
Abdurrahman'ın (bu) sözüne sarılıp benim Esbezli (kişi)'den işittiğim (hadisin
hükmünü) bıraktılar.
İzah:
Tirmizi, siyer;
Muvatta, zekat; Ahmed b. Hanbel 1-191.
Mevzuumuzu teşkil eden
3043 numaralı hadisi-i şerifte, Becâle b. Abede'nin Hz. Ömer"in Ehvaz'daki
valisi olan Cez' b. Muaviye'nin kâtipliğini yaptığı ve katipliği sırasında
Hz.Ömer'in Hz. Cez b. Muaviye'ye "Bir müslüman ülkesi olan Ehvaz'da
müslümanların himayesi altında yaşayan zımmî mecûsilerden Kur'ân-ı Kerim'de
kendileriyle ev-lenilmesi haram kılınan kimselerle evlenenlerin birbirlerinden
ayrılmalarını ve mecusilerin yemeğe başlarken gizli bir sesle söyledikleri
sözleri söylemekten men edilmelerini ve tüm sihirbazların da
öldürülmelerini" emreden bir mektup geldiği ve bu emrin derhal yerine
getirildiği ifade edilmektedir. Yine bu hadis-i şerifte, açıklandığına göre bu
mektup, Hz. Ömer'in ölümünden bir yıl önce gelmiştir. Hz. Ömer hicretin yirmi
üçüncü yılında vefat ettiğine göre, bu mektubun hicretin yirmi ikinci yılında
gelmiş olması gerekir.
Hz. Ömer'in bu mektubu
gelince bir günde üç sihirbaz birden öldürülmüş ve Kur'ân-ı Kerîm'e aykırı
olarak evlenmiş olan mecusilerin nikahlan geçersiz sayılmış, yemeğe başlarken
fısıltı halinde söylemiş oldukları sözleri söylemeleri yasaklanmıştır.
Onların bu yasağa uyup
uymadıklarını yakından görmek maksadıyla Hz. Cez' onları bir yemeğe davet
etmiş, ve bu yasağa uymadıkları takdirde cezalarının kılıç olacağını ifade etmek
için de uyluğunun üzerine bir kılıç koyarak karşılarına oturmuş. Onlar yemeğe
başlarken bu sözleri söylememişler. Fakat giderlerken kaşık olarak
kullandıkları gümüşten Vürd.anları ve Hz. Cez’in önüne atarak gitmişlerdir.
Hz. Cez'in gönlünü
almak ve dolayısıyla bu yasağı kendilerinden kaldırmasını sağlamak ümidiyle
atılan bu kürdanlar bir ya da iki katır yükü kadarmış.
Bütün bunlar, Hz. Ömer
devrinde mecusilerin Ehvaz'da müslümanların himayesinde yaşadıklarım gösterir
ki, bu mecusilerin cizye karşılığında zımmî olarak müslümanların himayesinde
yaşadıkları anlamına gelir. Hadisin .bab başlığıyla ilgili olan kısmı da
burasıdır.
Hattâbî'nin
açıklamasına göre, Hz. Ömer'in mecusîlerin gayri meşru evliliklerinin ve yemeğe
başlarken fısıltı halinde söyledikleri sözlerin yasaklanmasıyla ilgili emri,
onların bu işleri müslümanlar arasında açıktan yap-malarıyla ilgilidir.
Çünkü onların, ya da
ehli kitabın, İslâm dışı fiilleri müslümanlar arasında açıkça yapmaları
müslümanlar arasında bir nevi propaganda anlamına gelir. Bu bakımdan onlar bu
işleri açıktan işledikleri zaman bundan men edilmeleri gerektiği gibi Kur'ân
hükümlerine aykırı olan evliliklerle ilgili bir meseleyi müslüman mahkemelerine
intikal ettirdikleri zaman, hakimin bu nikahı derhal geçersiz sayıp eşleri
birbirinden ayrılması icab eder.
Yine bu hadis-i
şerifte, Hz. Abdurrahman b. Avf, "Hz. Nebi me-cûsilerden cizye
alırdı" diye şahitlik edinceye kadar, Hz. Ömer'in mecûsi-lerden cizye
almadığı ifade edilmektedir. Hattâbî, bu durumun Abdurrahman b. Avf (r.a)'ın
bu husustaki şahitliğine kadar, ashab-ı kiramın mecûsî-lerden cizye
alınmayacağı görüşünde olduklarına delalet eder, der.
Nitekim 3044 numaralı
hadis-i şerifte ifade edildiği gibi Hz. İbni Ab-bas'ın da Esbezli bir mecusinin
"Hz. Nebi bizim ya müslümanlığı kabul etmemizi yahut da kılıçtan
geçirilmemizi emrediyor" dediğini işiterek mecûsîlerden cizye
alınmayacağına hükmettiği, fakat halk Hz. Abdurrahman b. Avf'ın bu mevzudaki
şahitliğini işitince Hz. İbn Abbâs'ın rivayetine uymayı bırakıp Hz.
Abdurrahman b. Avf'ın sözüyle amel etmeye başladıkları ifade edilmektedir.
İbn-i Abbâs'ın rivayetinin kaynağı "Esbez"li bir mecûsi Hz.
Abdurrahman'm rivayetinin kaynağı ise Hz. Abdurrahmanın kendisidir. Bir
mecûsînin rivayetinin makbul olmadığında ittifak olduğu gibi, bir sahabinin Hz.
Nebie kadar ulaşan bir rivayetinin sıhhatinde de şüphe yoktur.
Bu bakımdan halk Hz.
Ibn Abbâs'ın rivayetini bırakıp Hz. Abdurrah-man'ın rivayetiyle amel
etmişlerdir.
Bütün bunlar
mecûsiler'den cizye alındığına delalet eden hususlardır,. Ancak mecûsîlerden
niçin cizye alındığı âlimler arasında ihtilaflıdır.
İmam Şafiî'nin iki
kavlinden tercih edilene göre, ehli kitaptan oldukları için alınır. Bu kavil
Hz. Ali b. Ebî Tâlib'den de rivayet olunmuştur. Âlimlerin çoğuna göre, ehl-i
kitaptan değillerdir. Yahudilerle hristiyan-lardan cizyenin nassı kitapla
mecûsîlerden ise sünnetle alınır.."[Davudoğlu A. Selamet Yolları IV-145.]